Mersin’in tanınmış Gazetecilerinden Avukat İzzet Uludağ, “1950’li yıllardan sonra hangi el, kente uzandı da bugünkü biçimsiz, plansız bir şehir haline getirdi Akdeniz’in incisi Mersin’i?” diye yazdı. İşte İzzet Uludağ’ın o yazısı:
MERSİN’İ KİM YA DA NE KATLETTİ?
Çocukluğumuzun asude ve güzide Mersin’inin, renkleri solsa da bizi geçmişe yolculuğa davet eden, büyüleyen, sarsan resmi, işte budur!
Bu aşağıdaki resmi, ihanete uğramış Mersin’in nostaljik bir tablosu olarak ibret olsun diye şimdi her evin bir duvarına asmalı ya da kentin bütün billboardlarına yapıştırmalıyız.
1950’li yıllardan sonra hangi el, kente uzandı da bugünkü biçimsiz, plansız bir şehir haline getirdi Akdeniz’in incisi Mersin’i?
Amerikancı zihniyet katletti, şimdi solgun yüzü ile gördüğümüz bu mahzun resimdeki kentimizin, hem ruhunu ve hem de varlığını.
ATATÜRK’ün uzak görüşüne güvenip bu kente, çıkarsız, aşk ile sahip çıkacağımıza, “bize de bir şeyler düşer” diyerek Mersin’i parça parça yok ettik.
Mersin, artık çocukluğumuzun masum, bakir kenti değil, yapısını, doğallığını, yabancı bir el değmemiş çocuksuluğunu bozmak için dışarıdan ruhumuza uzanmayan namahrem el kalmamış.
İşte bu resim, o eski Mersin’den artık çoğu Mersinlinin de hatırlayamayacağı bir anıdır artık, bugüne bize miras kalan ise beton bir mezara gömülü kentin ortasında ucube bir tablo!
Bu resmin neresi olduğunu hatırlamayanlar olabilir:
Belediye binası, tüccar kulübü, deniz kenarı…
Çocukluğumuzda 1 Temmuz Kabotaj Bayramı şenliklerini yaptığımız, Mavi Vatanımızın bağımsızlığını deniz ve balıklarla dans edip yarışarak kutladığımız bu güzelim denizi, bu emsali az bulunur sahili, denizin üstünü liman yapalım, gemiler yanaşsın diye betonla kapatarak güle oynaya (!) yok etmişiz.
Oysa liman, kentin, yaşam alanının göbeğine yapılmak yerine, Karaduvar’a, Kazanlı’ya ya da en uygun bir deniz kenarına inşa edilebilirdi.
Ama bu resimdeki güzelim, bakir sahil, bu engin deniz, bu insanı doğayla hemhal olmaya davet eden, sırtını, daha dün yurdu işgal etmeye yeltenen düşmana karşı vatanını savunmak için Kuvayı Milliye çetelerinin konakladığı, bağımsızlık savaşı vermek için güç aldığı Toroslara dayamış, o doyulmaz, her İlkbahar girişinde portakal çiçeği, iyot ve kentin bir başından öteki ucuna kadar keçiboynuzu ve baharat kokularının Mersin’le harman olduğu huzur verici kumsal nerede?
Nasıl geriye alacağız zamanı?
O halde;
Sorumlusu kim, Mersin’in ruhen ve bedenen bu yıkımının?
Bu faili meçhul (!), hatta hiç kimsenin görmek istemediği çifte cinayetin?